2005 yılında, www.kardesinisec.com sitesinden bir kardeş seçmiştim kendime. Şırnak, Cizre'de yaşayan, sekiz çocuklu bir ailenin, en büyük çocuğu Çiya. Sitede sadece isimlerini ve şehirleri görebildiğimiz için, ismi dikkatimi çekmiş ve öyle karar vermiştim.
Kardeş seçtiğimi sitede belirtmemden sonra, bunu ona haber vermeye gelmişti iş. Önce ne yazacağımı bilememiştim. "Nasıl yaklaşılır?", "durumu nedir?", "ne ister?"; tüm bunlar nasıl sorulur karar verememiştim. Sonra içimden gelen herşeyi yazmaya, hergün konuştuğum biriymiş gibi, sormaya başladım öğrenmek istediklerimi. Sitede, "ilk mektupta birşey göndermeyin" diye özellikle belirtmelerine rağmen, bir paket çikolata yerleştirdim zarfa. Belki erirdi gidene kadar, belki mektup eline bile ulaşmazdı. Ama ulaşırsa, paketin içinden çıkan çikolatayla mutlu olur diye düşünüp, özenle yazdığım mektuba iliştirmiştim paketi. Sonra heyecanla cevabını beklemiştim.
"Hayatımda aldığım ilk mektup bu" diyordu, yamuk yumuk harfleriyle. Cevap mektubunu, birkaç hafta çantamda dolaştırdığımı hatırlıyorum. Hep kendim için düşündüğüm, "şartlar başka olsaydı, herşey başka olabilirdi." tezi, onun için de geçerliydi.
Maddi durumları olmadığı için, 3. sınıfta okuldan almak zorunda kalmış babası. Çocuğunu okula göndermeyenlere ceza verileceği için ise, yeniden göndermeye başlamış okula. Biz tanıştığımızda 5.sınıfa gidiyordu. Yaşından beklenmeyecek kadar ince düşünceli ve ifade yeteneği gelişmiş bir küçük kızdı Çiya. Ablası oldum... Bana abla derken ne kadar içten söylediğini, konuşurken ne kadar mutlu olduğunu bilen ablası oldum hemde.
En son görüşmemizin üzerinden ne kadar çok zaman geçtiğini farkettim dün. Ne kadar kaptırmıştım kendimi, kendi hayat gaileme. İşlerin rahatlığını da fırsat bilerek, sarıldım telefona. Sesi değişmişti, tanıyamadım telefonu açtığında. "Sen ne kadar büyümüşsün!" dedim. "Sesim değişmiş değil mi?" dedi gülerek. Annesinden, babasından, kardeşlerinden, bu sene bitireceği okuldan bahsettik. 8.sınıfı bitiriyordu bu sene. Şu OKS sınavı herkesin kabusu ya, "sen de giriyor musun?" diye sordum. "Hayır." dedi. Başvuru için gereken parayı, ancak son gün, geç saatte bulabilmiş babası; yetiştirememişler. "Okulları da gidip gezmiştik müdürle. Güzel yerlerdi ama olsun, kısmet böylesiymiş." dedi. Kısmet böylesi miydi??? Keşke daha önce aramış olsaydım.
Kitap oku dedim, bol bol. Bütün zamanını televizyon izleyerek geçirme. Ona gönderdiğim kitabı okuduğundan, hatta okuduktan sonra okulun kitaplığına verdiğinden, arkadaşlarının da okuduğundan bahsetti. Sevindim... Okuması kadar, paylaşmasına da.
O kalabalık ve maddi imkanları sınırlı ailenin, 17 yaşında evlendirilen kızı olmasın istiyorum Çiya. Hayalleri olsun, başka bir dünyaya kapı açmak için kendini zorlasın istiyorum. Geçen gün izlediğimiz "O... Çocukları" filminde vardı bu durum. Şu hayatta birilerinin, insanların çaresizliğinden, hayatın onlara sunduğu mecburiyetlerinden çıkar sağlıyor olması; o insanların, asıl bu halleriyle onlara yarar sağladığını düşünüyor olmaları ne acı. İstediğim şeyler, arada birkaç parça şey yollayıp, arayıp hal-hatır sormakla olmaz, biliyorum. Keşke daha fazlasını yapabilsem, keşke... Birileri "Dur!" demez mi artık, yanlış giden bunca şeye?
Mayıs/2008
28 Mayıs 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
11 yorum:
o birileri bizleriz işte... başka kimse değil...
Keşke bu satırları kimin yazdığını da bilseydim...
Evet bizleriz, biliyorum. Ama söylemek istediğim şu. Benim tek başıma yapabildiklerimle, o hayatın rotasını değiştirmem çok zor. Ve böyle onlarca, yüzlerce insan var. Belki daha kötü durumda olanlar var. İş bu durumdayken, sadece bu kadarını yapabilmek, sinirime dokunuyor...
tek başına değilsin...
Peki o zaman...
Madem ki tek başıma değilim ama aynı zamanda bunu kim söylüyor bilmiyorum; şunu istiyorum sizden. Kullanmadığınız ve kullanılabilir durumda erkek kıyafetleriniz varsa ve göndermek isterseniz eğer, ben buradan adresi verebilirim size. Çünkü kızlar için, iyi kötü birşeyler ben ayarlayabiliyorum ama erkekler için durum biraz sıkıntılı. Cevabınızı bekliyorum...
uzun zaman yazmayınca buda böyle çıktı dedin değilmi içinden... ama işlerim vardı... somut bişeyler istiyosun peki.. ver adresi...
Çok pardon ama daha adını bile yazmayan kişinin samimiyetine ne kadar güvenilir sence? Kaldı ki şu son cümlen uslüp olarak çok kaba olmuş....
Bu gizemlilik durumu, işin bu kısmında pek gereksiz kalmıyor mu artık?
cümlenin son kısmı içimdeki heycanı gösteriyor aslında... bunun farkına varamamış olmak üzücü ama fakat yapılacak onca şey varken hemde bukadar yalnız olduğunuzu düşünürken isimsiz birinin çıkıp bu konular üzerine bişeyler söylemesi sizcede umut verici değilmi... benim kim olduğum değil varlığım önemli evet varım varız...
Peki...
Daha fazla uzatacak değilim bu kimlik mevzuunu.
Çiya Duygu
Yafes Mahallesi Çınar Sokak No:8 Cizre/ŞIRNAK
Gönderdiklerinizin kullanılabilecek şekilde olmasına özen gösterirseniz, siz de varsınız, hatta iyi ki varsınız diyebilirim ben de. Teşekkürler...
Yazıyı daha tam olarak okumadan aklıma "Çiya"yı bulma ve ona hayatınızı anlatma fikri kısmını görür görmez gelen bir filmi paylaşmak istedim
İzlemedi iseniz mutlaka izlemeli ve yaşadğınızın ne denli evrensel bir duygu olduğunu görmelisiniz
Film "About Schmidt". Jack Nicholson oynuyor başrolde.
Sigorta şirketinin müdürü pozisyonunda iken emekli oluyor ve o ana kadar yaşadığı hayatın ne denli manasız olduğunu "yaşayarak farkediyor"
Derken bir tv reklamından afrikada bir ülkeden bir çocuğa destek olun ilanı ile Ngudu'ya (ismi aklımda yanlış kalmış olabilir) ulaşıyor.
Ve kendi "boş olduğunu yeni farkettiği" hayatını Ngudu'ya mektuplarla anlatmaya başlıyor. Anlattıkça hem kendisi hem de artık damla damla dolmaya başlayan hayatı renkleniyor
Çok güzel bir film.
AnAvArZa
Filmi izlemedim. Ama ilk fırsatta izleyeceğim. Hayat, zaten sadece kendini düşünerek ve öyle yaşayarak geçirilecek birşey değil bence. Hiç öyle olmadı... Keşke öyle olsaydı dediğim zamanlar da olmasına rağmen, yine de en güzeli, tüm bencilliklerden olmasa da, en azından bazılarından arınarak yaşamak.
Teşekkürler.
Yorum Gönder