16 Mayıs 2008 Cuma

Üç Kadın

Yeni umutlarla başlardık herşeye. Yeni bir aşka, yeni bir işe, yeni bir hayata. Ve birileri kırar, savurur, dağıtırdı o umutları. Ve bazen birileri, elbirliğiyle yapardı bunları.
Üç kadın...
Umutlarını kendi hikayeleri içinde kaybetmiş herbiri. Bir apartmanın üç komşusu. Hepsine öğretmiş hayat, kadın olmanın zorluğunu.

Giriş katında oturur biri. İki oğlu vardır, evliliğinin onbeşinci ve onyedinci yıllarında sahip olabildiği. Çok zor şartlarda yaşamış ve o çocukları da okutmuştur. Art arda önce annesini, sonra kocasını kaybeder kadın. Çocuklarından büyük olanı, babasının da vefatından sonra, dışarıya karşı kontrollü ama annesine karşı kontrolsüz davranışlar sergilemeye başlar.
Bu durum gün geçtikçe kötüleşir. Ve kadın, dayak yemeye başlar evladından. Kimseye söyleyemez, yardım isteyemez önceleri. Çünkü dayak yemekten daha ağırı, evladının böyle bir şeyi yaptığını söylemektir. O yüzden, gözünün morarmasını "çarptım", kolunun morarmasını "düştüm" diyerek geçiştirir bir süre. Ta ki bir gün, bu durum saklayamayacağı bir boyuta ulaşana kadar...

Üst katında oturmaktadır diğeri. Çok büyük bir aşkla evlenmiştir birkaç yıl evvel. İki de kızı olmuştur. Kayınvalidesiyle hiç anlaşamamışlardır, bu geçen süre içerisinde. Kayınvalide, evde öyle bir otorite kurar ki, çocuklar üzerinde bile söz hakkı kalmaz genç kadının. Sorunlar dayanamayacağı bir noktaya gelince, ailesine açar konuyu. Annesine anlatır, annesi de babasına. Ve bir gün, eve geri dönmek istediğini söyler, gururunu hiçe sayarak. "Çocuklarını bırakırsan gel." der babası. Üzerinde ne kadar söz hakkı olmasa da, candır, evlattır; bırakmaz çocuklarını. Boynunu eğip, yaşadıklarına katlanmaya mahkum eder kendini.

Üst katında oturur bir diğeri. Yalnızdır. Seneler evvel, çocuğu olmadığı için terketmiştir eşi çünkü. Ardında bıraktığını önemsemeden de evlenmiştir vakit kaybetmeksizin. Ve kadın, üç sokak ötede oturan, üç çocuklu bu aile ile karşılaşmak zorunda kalır zaman zaman. Ve hep eksik hisseder kendini. Ve bazen, arsızca üzerine dikilen bakışlar eşlik eder bu hisse.

Bir araya geldiklerinde, görünen haller dışında, içinden geçenleri anlatmaya yanaşmaz kimse. Anlaşmasız bir sessizlik hakimdir, bu konulara dokununca konuşmalar.
Susarlar, nasıl bu noktaya vardığını bilmedikleri hayatlarının sırlarını saklarken. Susarlar, mutsuzluklarına kahkahalardan maskeler takarken. Susarlar, aralık kapılarını birer birer yüzlerine kapatanlara, yalnız bırakanlara, acılarına alaycı kahkahalar atanlara. Susarlar, onların suskunluklarıyla vicdanlarını rahatlatanlara.
Bilirler aslında, ne zordur kadın olmak. Ama bu kadarını tahmin bile etmemişlerdir. Ve ellerinden sadece, bir sabah, başka bir güne uyanmayı dilemek gelir...

Mayıs/2008

Hiç yorum yok: