29 Mayıs 2008 Perşembe

Mektup demişken...

İlkokul zamanlarımda, Ankara'da okuyan bir akrabamız vardı. Yazları memlekette olmak, onunla daha güzel olurdu. Ablamdı... O küçücük yaşıma rağmen, herşeyi anlatırdı bana. Ailesinden sakladığı bir sevgilisi vardı. Sevgilisinin resmini yerleştirdiği, cüzdanındaki resim yerinin üstüne, bıyık karalaması yapmıştı. Resim çıkınca, garip bir karalama olup kalan bıyıkları, bir ben bilirdim mesela.
Yaz tatili bitip, ben İstanbul'a, o da Ankara'ya döndüğünde, mektuplaşmaya başlardık. Mektup, ilk o zaman dahil olmuştu hayatıma. Seviyordum ona mektup yazmayı, ondan gelen cevapları okumayı. Mektuplarımı arkadaşlarıyla birlikte okuduğunu yazardı. "Herkes çok beğeniyor yazdıklarını." derdi. Ben de, "yazdığım neyi beğeniyorlar?" diye düşünüp dururdum. Havadan, sudandı yazdıklarım. Ama yazım güzel olsun, anlattıklarım düzgün olsun diye uğraşılmıştı.
Mektubun hep farklı bir tadı olduğunu düşündüm ben. Size özeldi, sizin için yazılırdı. Bu yüzden, yarım saat mesafedeki arkadaşlarımdan alınmış mektuplarım da oldu; uzak yollardan gelen, sevgiliden alınmış mektuplarım da.
Rahmetli anneannemin sakladığı, annemin gönderdiği mektupları, her yaz tekrar okurdum, bıkmadan. Sanki ilk defa görüyormuşum gibi. Yazılan kalemin kağıtta oluşturduğu ize, hatta ilkokuldayken, kurşun kalemle yazılmış o sayfaların hışırtısına hep hayran olmuştum.
Sakladığım tüm mektupları çıkardım dün akşam. Seçe seçe okudum, geçmişten kalanları. Bazen niye olduğunu bile anlamadığım onca şeye rağmen, geçmiş zaman tanıklarım mektuplara, o mektupların tanıklık ettiği yaşadıklarıma, iyi ki varsınız dedim...

Mayıs/2008

Hiç yorum yok: