30 Kasım 2007 Cuma

Benzeşme...

Oturduğumuz semt dışına çıkmaya yeni yeni başladığımız zamanlarda, bir arkadaşımla sultanahmete, babasının işyerini ziyaret bahanesiyle gezmeye gitmiştik. Birde onun kardeşi vardı yanımızda. Sultanahmet malum, turist yeri. Otobüste sanırım iki turist vardı yanımızda, konuşuyorlardı kendi aralarında. En sonunda biri kahkahayı patlattı. O zamanlar ilkokula giden ufaklık; "e abla bunlar bizim gibi gülüyorlar?" demişti. O zaman değil ama şimdi düşündüğümde, kurduğu mantığa gülüyorum. Bizim gibi konuşmayanlar, bizim gibi gülmezler. :)
Görünürde farklı hayatlar yaşadığımız insanlarla, aynı şeylerden muzdarip olup, aynı şeylere üzülüyor olmamız da benim kuramadığım bir mantıkmış meğer. İnsan öyle kapalı bir kutu ki, asla dışından açılmıyor. Sadece açtığınızı sanıyorsunuz bazen. Neticede er ya da geç anlıyorsunuz gerçeği.
İstediğiniz kadar insan sarrafı olmuş olun, genel hatlarıyla anlarsınız belki ama, karşınızdaki insan kendini tanıtmak istemiyorsa, karmaşaya dönüşüyor herşey.
-"Samimiyetin ve dürüstlüğün, ben burdayım! diyor, anlamamak aptallık olur" demişti biri.
-"Mecburiyetten dürüstlük benimki" demiştim. "Başka türlüsünü bilmediğim, beceremediğim için."
-"Canım çok yanıyor. Böylesini hiç düşünmedim, ihtimal bile vermedim" demişti.
Bana anlatmamış olsa, sorsanız; "böyle bir acıya yer vermez kendinde" derdim, bilemezdim yani. Onun ihtimal vermedikleri gibi, bende ondaki bu acıya ihtimal vermezdim.
-"Ne garip değil mi, bize acı çektirenlerde bu dünyadalar ama biz hala çok kalabığız" demiştim. Sonra farkettim ki, taraflı bakıyorum olaya. Yani gördüğümüz canımızı acıtanlar. Peki ya, canını acıttıklarımız neredeler?
Bir yandan acı çekerken, diğer yandan acı çektirebiliyor insan. Herkes hem suçlu, hem mağdur. Oranları farklı belki ama kimse sonsuz bir masumiyete sahip değil.
"Hak değirmende kaldı." derdi anneannem, masumiyette çocuklukta. Doğrudur işte, "biz büyüdük ve kirlendi dünya."

Kasım/2007

Hiç yorum yok: