29 Kasım 2007 Perşembe

Bağlamanın telinde bir çift söz...

Çok uğultucu bir sessizlik, içinde bulunduğum. İnsanlar kendi iç seslerini susturmak için çok konuşurlarmış. E bende çok konuşan bir yapıya sahip olmayınca, yankılarıyla aman vermiyor bu sessizlik. Ne olduğunu anlayıp, hiçbirşey yapamamaksa bundan daha zararlı. "Anlamak çözmeye yetmez" diyor Bülent abim, yetmiyor...
Her yara, açıldığı andan itibaren iyileşmeye başlarmış. Açık yaraya dezenfekte için sürülen, yakar ve yakması iyiye işarettir, mikrop kırılır. Yanıyor işte yara. İyi mi şimdi yanması?
Yürüyorum. Hava soğuk, gökyüzü gece karası, sokaklar kalabalık. Kafamdakiler dağılsın diye yürüyorum. Belki ilk defa yürüdükçe daha çok gömülüyorum düşüncelere. Kararlar aldım, caydım. Tespitlerde bulundum, sonra yalanladım. Suçlular buldum, akladım. İnsan kendiyle nasıl kavga eder, yeniden duyumsadım. Sonra yine hiçbirşey düşünmemek, herşeyden uzak kalmak istedim.
Hepsinin üstünü örtmeye karar verdim sonunda. Bir konser salonunda kurtulmayı denedim düşüncelerimden. Bağlamanın sesinde açığa çıktılar birer birer. Hepsi ortaya saçılınca, bir zincirin halkaları gibi peşi sıra gelen şeylerle karşılaşınca, daha bir ağır hissettim kendimi.
"Söğüdün yaprağı narindir narin
İçerim yanıyor, dışarım serin."
Ne güzeldir bu türküde Zeynep olmak. Sevmem aslında hiç zeynep ismini. İsimlere anlam yükleyen, o isimlerle tanıdıklarımızdır. Sevimsizdir bu yüzden, benim için bu isim. Ama bu türküyü, hele de Erkan Oğur-İsmail H.Demircioğlu ikilisinden dinliyorsam, üstüme alınmak istiyorum hep. Güzelliği soyunda sorgulanan zeynep olmak istiyorum. Yani güzelliğin sadece, kaşta, gözde; boyda, posta sorgulanmadığı; temiz bir sevginin zeynebi olmak. Ne diyordu şiir,
"Ne renk olursa olsun, kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin."
En dar vakitlerde, kimse görmesin diye alelacele sakladığım anıları buldum söylenen türkülerde. Yad ettim ve ne çok şeyin değiştiğini farkettim. Tükenenleri, tükettiklerimi yeniden gözden geçirdim. Konser bittiğinde, her dinlediğimde yeniden hatırlayayım diye, bıraktım yerlerine karşıma çıkanları. Bir kendimi aldım salondan çıkarken, yine başbaşaydık...

Kasım/2007

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Ya sen ne kadar tirbiyesiz bir kişiliksin.Salondan bir tek kendini alıp çıkmış.Hey dostum senin problemin ne he?Ben neydim peki yanında bostan korkulğumu?Bırah ya anladım anlayacağımı.Aramızdaki herşey bitti.Böüüüü:)))

Parpali dedi ki...

Hayalimdeki oydu işte, seni salonda bırakmak. :) Kabus gibiydi o salondan senle çıkmak, hele de ön sırada konseri elele izleyenleri görünce.Asıl benden böüüü :))

Gülüş dedi ki...

Bir daha salon konserlerine beraber gitmeyelim.Sen sadece kendini al ve yine kendinle çık salondan:) Ayrıca o öndeki çiftleri ilk ben gördüm.Konser boyunca onları izledim:)Bir ara ikiside mayışmıştı hatta çocuk sanki uyuyordu gibi geldi.Ben olsam bende uyurum.Sevgilinin elinin sıcaklığı avcunda.Ve fonda Erkan Oğur-İsmail Hakkı Demircioğlu.İnsan daha ne isteyebilir ki şu hayattan:)

Parpali dedi ki...

Taktın ha sende. :)İçim yalnız benim, açım sevgiye.Sende beni anlamayacaksan kanka, tutmayın beni, gidiyorum köprüye :) Yalnız şu hayale, Allaahhh derim be :)
Valla süper bir durummuş...

Gülüş dedi ki...

Benim hala umudum var:P))),diyip kendimi kandırarak yazıya son vermek istiyorum:)