15 Haziran 2008 Pazar

Gökten üç elma düşse...

Bir masaya iliştik, sırtımızı duvara yaslayarak. Hayatımız boyunca hiçbir yere yaslayamadığımız sırtımızı, dertlenmek, derdimizi söylemek için bir duvara yaslamıştık.
Yüzüne bakamıyordum, korkuyordum bakmaya. Üzüldüğün hiçbirşeye çare olamamaktan. "Amaann boşver." deyip, herşeyi unutturamamaktan. "Üzülme herşey düzelir." cümlesine seni inandıramamaktan. İçimizde kalan, iyileşmeyen derin yaralar oluşturan ve buna rağmen kimseye söyleyemediğimiz öyle şeyler vardı ki. Biliyordum ben de, nasıl can acıtırdı bunlar. Nasıl yakar, kavururdu derinden. Bazı şeyleri, bir ömür geçse de unutamıyordu insan. Sen de anlatıyordun işte, sende saklı kalanları.
Bütün bunların, üst üste olan onca şeyin, akıttığın gözyaşlarının bir varış noktası olmalıydı değil mi? Ağlamaya bile, birgün gülmek için katlanmaz mıydı insan? Ne zaman gerçekten gülecekti gözlerimiz, açık etmek istemediği şeyleri maskelemek yerine? Soramıyordum sen bu haldeyken ama susamıyordum da, sen böyle ağlarken. Ne düşlesek artık kar etmediğinden kederlerimize, düşlerimizden de vazgeçer olacağız galiba. Oysa neye yarar düşleri olmayan insanlar?
Offf... Keşke sihirli değneği olan bir hayal kahramanı olabilseydim. Sevdiklerimin üzüntülerini bir kalemde silebilseydim.
Niye böyle oluyor herşey? Biz mutlulukları ararken, neden hep hüzünlere düşüyor yolumuz? Neyi yanlış yapıyoruz, sürekli yineleyerek?
Yakınmak hiçbirşeyi değiştirmez, bir işe yaramaz biliyorum. Hani şarkıda diyordu ya;
"Ne zaman canın yansa bu kadar derinden,
Sanırsın mümkün değil, bir daha üzülmen."
"Bundan daha kötüsü olmaz" sandığımız her anın, daha da kötüsü olabileceğini öğretti hayat. Ama işte, ağrı neredeyse orayı daha şiddetle duyumsuyoruz biz. Her defasında aynı hataya yine düşüyoruz. Şu an çok saçma gelse de tüm söylediklerim, sen de biliyorsun; geçiyor herşey. Bize ise sadece, kalbimizde açılan delikleri saymak düşüyor. Birgün, o masallarda anlatıldığı gibi, gökten üç elma düşse mesela. Artık biri de bizim payımıza. Ve tüm üzüntülerimizin, çok uzağına...

Haziran/2008

2 yorum:

Gülüş dedi ki...

Okurken ağlama dedin ama üzgünüm yapamadım.Hani ağlayamıyorum diye sızlanıyordum.Şimdide kendimi durduramıyorum.Hani demişsin ya keşke sihirli bir değneğim olsada,sevdiklerimin üzüntülerini bir kalemde silebilsem diye.Yanımda olduğunu ve benim acılarımı beraber paylaştığını bilmek bile yeter.
Herşeyin üst üste gelmesi ve beni ağlarken gören birinin başka bir yoruma çekmeside iyice yaralıyor.İnsan içinde neler yaşadığını her zaman anlatamıyor işte.Olayların suçlusu sen olmasanda anlatamıyorsun olmuyor.Ama sen bunları bilen tek kişisin.Belki sana bile büyük bir yük yüklüyorum anlatmakla bilmiyorum.Özür dilerim şimdiden:)
Şarkıda da dediği gibi şuan kapılar dar ve geçilmez bir durumda.Dökülen yaprak değil gelen zehirli zamanlar. Bende o zehirli zamanları yaşıyorum şuan.Evet geçicek bir gün ama dediğin gibi kaçıncı delik bu saymak bile istemiyorum.
Bize gökten üç elma düşse emin ol kafamıza düşer ve ya yaralar ya da öldürür.

Parpali dedi ki...

Sana "ağlama" diyeni, şu cevabı okurken bir görsen :)
Yük değil bana anlattıkların, hiçbir zaman da olmaz. Birşeyleri hesapsızca, yanlış anlaşılma korkusu olmadan ve duygularını anlayacağını bildiğin birine anlatmak da olmasa, ne yapardık biz? Böyle bakarsak olaya, özürlerimiz karşılıklı olur bu durumda...