16 Ekim 2007 Salı

Küçük Mutluluklar...

Ansızın yanıbaşımda bitiveren, sebepsiz hüzünlerim gibi, bazen öylesine, bazen ise mercimek tanesi kadar bir anıya dair, yanağıma gelip yerleşiveren bir ufak gülümseme.
Kimi zaman, yıllardır görmediğim bir arkadaşın merhabasına, bir dostla atışmışken, hatamın farkına varıp özür dilediğimde, kaldığı yerden devam eden konuşmalara; kimi zamansa, yeni aldığım kitaplara, dinlediğim müziklere, dirhem dirhem uzayan, yine de inatla uzatmaya çalıştığım saçıma bürünerek buluyor beni.
Çokta eski olmayan birzamanlar, kendi mutsuzluklarımdan kırptığım parçaları ufak sürprizlere çevirir, sevdiğim insanların yüzlerindeki o mutlu gülümsemeyle avunur, bende mutlu olurdum. En azından birinin mutluluğuna sebep olmanın huzuruyla, bir dinginliğe kavuşurdum. Artık buna bile gücüm yok.
Geçenlerde, artık herhangibir kıyafeti bile beğenerek değil, gerektiği için aldığımı söylediğimde, bir "ukalasın" cümlesi daha işitmiştim. "Hiçbirşeyi beğenmez, burnu yere düşse almaz." bir profilim olduğunu iyi biliyorum artık. Onların bilmediğiyse hiçbirşeyin göründüğü gibi ve kolay anlaşılır olmadığı.
Küçük mutluluklarım var hala, evet. Ama içinden kopup giden mutluluklarını, zamanla yadırgamaz oluyor işte insan. "Hergün birşey daha biter, giderek acı vermez biten şeyler." demiyor mu şarkı. Öyle işte. Ne acı aslında.
-"Onlar benim yaşama sevincim, onlar olmasa ayakta duramam." demişti biri.
Benim yaşama sevincim olacak birşeyim yoktu halbuki. Amacına ulaşmak için erteleyebileceği şeyleri hevesle sıralarken, bunu düşünüyordum.
-"Ben erteleyemem." dedim. Çünkü bir amacım yok benim, seninki gibi. Sadece daha iyi şartlara kavuşmak ve kendini geliştirmek için mücadele etmek var. Gerçek var. Katıksız, öylece karşımda duran. Gözlerimi kapatamam, yokmuş gibi davranamam.
Ama hepsine rağmen, bir gülümseyiş konuverdiğinde yüzüme ansızın, hala umut var diyorum işte. Tıpkı şiirde dediği gibi;

"Sana açılan kapılar
Sana kapıyı açanlar
Hoş gelenler
Hoş buldukların
Yalnız kalabilmek dilediğinde
Kavuşabilmek özlediğinde
.
.
.
(Gerisini ve milyonlarca satırı boş bırakıyorum;
kendi küçük mutluluklarını yazman,
bundan da küçücük bir mutluluk duyman dileğiyle...)."

Ekim/2007

2 yorum:

biyani dedi ki...

Hüzün,, ne yaratıcı bir dürtüdür bazen,bazen de tam tersi bitkinlik yaratan insana kılını dahi kıpırdatacak heves bırakmayan...
Ansızınmı biter hüzünler her zaman yoksa derinliklerimize ittiğimiz duygu kırıntılarımızın zaman zaman yüzeye vuran parçalarımıdır, evet hüzünlü gülümsemelerimizde bi parça mululuk ve bir parça bilgelik vardır sanki, ne de olsa hüzne boğan kaybolmamıştır tam olarak saklandığı yerden çıkagelmiştir...Çok eski bir zamanın hüznüdür de aslında tekrar gelen ve zaten kişi daha çok başkalarında müsebbibi olduğu mutluluklardan mutlu olur bu da bir nevi egomuzun tatminidir değilmi..?
İnsan kırıldımı dal değilki baharda yenilensin ne yapsın o da hüzne dönüşüp derinlere yerleşen bir fay hattı oluyor zamanla,,,
Mutluluğun sarhoş eden yönünü hiç bulmamalı insan denk gelse de kaçmalı o verimsiz ,aptallaştıran mutluluktan...
Bence hayatta ertelemek zaten başlı başına bir yanlıştır,ki demiyormu yazar 'kişi yapamadıklarının bir ürünüdür yaptıklarının değil', ertelemek seni o ertelediğin şey yapar,,,
her zaman umut vardır !! umut...!

Parpali dedi ki...

Belki kimi zaman ego tatminidir, evet.Ama çok mutlu olmanız gereken anlarda bile, yakınınızda olan birinin üzüntüsüne takılı kalmak kadar, kendini ayrı tutmamak durumudur, başka mutluluklara ortak olmak da.
Yani egoda bencillik vardır, bahsettiğim kişilikte olmadığı kadar.
Mutluluktan sarhoş olmuş bir gün geçirmek istemezdim, demeyin bana.
Sadece hatırlamak için bile bunu istemeye hazırdır insan.Gayrısı kendini kandırmak olur, değil mi?