28 Ağustos 2007 Salı

Kırık, dökük birşeyler...

Kime ne kadar içimizi açabileceğimizi, tecrübe etmeden bilemeyeceğimiz bir hikaye devam ettirdiğimiz. Tecrübe ise hayatta yediğimiz kazıkların bileşkesi.
Herşeyi kuşku duymadan anlatabileceğimiz kaç kişi var hayatımızda? Kaç kişinin karşısına zırhımızı kuşanmadan çıkabilir, onunda samimiyetine içtenlikle inanabiliriz? Yanılma payı hep vardır gerçi ve öngörülemez şeylerde muhtemeldir hayatta. Ama hepsinden öte bir güven duygusudur insana huzur veren. Bunu ararız deli gibi, köşe bucak. Bulduğumuzda dört elle sarılışımız bundandır.
İnsan kendini anlatmaya ölesiye muhtaçtır aslında. Kime anlatacağına ise bu duygu, yön verir sadece. Gerisi bize kalmıştır. Hesapsız anlatırız içimizdekileri, çekinmeden gösteririz saklı yaralarımızı. Neyin bizi daha çok inciteceğini, neyin canımızı daha çok yakacağını anlatmışızdır. Risktir aslında, eğer yanılmışsak hırsıza anahtarı teslim etmek gibi birşeydir bu.
Herşeyi göze alarak yeniden başlamak gerekir her yenilişte. Bir ihtiyaçtır bu duygu çünkü. Sevgi gibi, nefes almak gibi. Başta kendimize, sonra illaki birilerine, birşeylere güvenmeden devam edemeyiz.

Ağustos/2007

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yalnızlık... siperde kurşunlar havada uçuşurken yanındaki arkadaşının ölmesi ,eşkiyanın dağda tek tüfek gezmesi, ünüversiteyi yeni kazanmış gencin içindeki histir yalnızlık... bazen huzur verir çoğu zaman hüzün... melankolik gecelerin baş mimarı, elindeki biranın köpüğü, dökülen göz yaşlarının nemidir... bazen bi sevgilinin eli, dostun bakışları, annenin kucağı azaltsada yalnızlığını... herzaman gelip seni bulacaktır yalnızlık...ölüm gibi...