30 Temmuz 2007 Pazartesi

Hayatımda olduğu halde olamayan...

Yazılan yaşanmışlıklara zaafım oldu hep.Çünkü çoğunlukla içinde benden, hayatımdan küçücükte olsa bir parça buluyorum.Peki ya benim yaşadıklarım?En büyük zaafım bunlara ya zaten.Anlattıktan sonra "hayat işte" diye sonuca bağlanan şahsi hikayelerim, acılarım yani.
Ailem...can damarım.Babam...parçalanmışlığa, ayrılığa ve kendime dair birçok şeyi acıyla anlatan ilk kişi bana.Konuşmadan, susarak hem de.
Ayrılıklarda babalarını özleyen çocuklar olur.Ama ben babasını arayan bir çocuktum, yanı başımdayken hemde.O yüzden isterim ki olursa benim çocuklarım babalarının sevgisini hep hissetsinler, yanlarında değilken bile.
Sevilmek güzel, sevgiyi ertelemek veya saklamaksa aptalca.Çocukken anlamıyor insan.Çocuksun işte, ötesi yok.Büyüyorsan ve anlıyorsan herşey zor, hem de çok.
Hastalıklar, ölümler, sevgisizlikler, ayrılıklar, adını koyamadığımız yalnızlıklar.
Ayrılık her ne şekilde olursa olsun kötü zaten ama insan yanında olmayan birinden nasıl ayrılır ki?

Ağustos/2003

"Bir çift yürek" adlı kitaptan...

"Allahım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver."

Biz ya da ben...

Sıkı sıkıya bağlı olduğumuz alışkanlıklarımız, garanti sandığımız yaşam şartlarımız.Hiçbirşey garanti değil aslında.Koşullar, zaman, insanlar, herşey değişiyor.Doğan günün getirdiklerine ve götürdüklerine alışıyoruz, istesekte istemesekte.İmkansız yok yani.Değişen herşeye bir süre sonra alışıyoruz.En azından ayak uyduruyoruz çünkü tek gerçek yaşadığımız an.
Hayatı karmaşık, çekilmez, tutarsız yapmaktan hiç çekinmiyoruz.Herkes kendi doğrularıyla yaşıyor, kendini doğru buluyor.Farklı pencerelerden bakmayı bilmiyoruz. Ya da biliyoruz ama işimize gelmiyor.Hayatı seviyoruz ama herkes gibi hayatın bizi sevmediği inancındayız.Sanki tek suçlu yaşadıklarımız ve bunları bize yaşatanlar...

Ekim/2002

İçimden geldiği gibi...

Gördüğüm, duyduğum, anladığım tatsızlıklarla, benim kafamda canlandırdığım yaşamı karşılaştırıyorum.Herşeyin alışılmışlığa karışması çok doğal ve isteklerimizin bunun dışında kalmasını sağlamak çok zor.Hayat kimseyi mutlu etmemiş galiba.Ya da salt mutluluk istemek çok büyük hata!
Geçmişe bakıpta derin bir offf çekmek geçiyor içimden.Yaşanılanlarla hesaplaşıp, kötülükleri silmek, affederek.Yeni hikayeler duymak ve yenilerini yazmak.Anlatmak için, içimden geldiği gibi...

Ağustos/2003

Kalbim;

Unut herşeyi.Bir çizgi çek eskide kalan, yitip gidenlere!
Yarın bir başlangıç yap yeniden.Atışlarının sesini sen bile farkedemiyorsun nicedir.
Zorunlu hizmet yapan bir mahkum gibisin.
Artık orada olduğunu kanıtla bana, hayata tepki ver...

En sevdiklerim...

Maviyi, yesili, yaz aksam üzerlerini, deniz kenarlarini, İstanbul'umu, bu sehirde hem yalniz kalabilecek, hemde elimi uzattigimda kalabaliğa karişabilecek kadar hayatla mesafeli durabilmeyi, kitaplarimi, müzik dinlemeyi, umut etmeyi, hayal kurmayi ve gerceklerle yaşamayi, dostlarımı ve sağlam dostluklarin mutluluğunu, bazen kirici olsamda hayatimin yonetimini elimde tutabilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, paylaşmayı, çikolatayı (ama onu paylaşmayı değil :) ), iyi çalamıyor olsamda flütümü :), horonu, halayı, gezmeyi, yolculukları, bazen abartsamda kendimi dinlemeyi, hatta, hatta yalnızlığımı...

Temmuz/2007

29 Temmuz 2007 Pazar

Aşk'ın sıfatı...

Yanlış adamlar, yanlış zamanlar, yanlış aşklar...
Ya gerçekten yanlışlar, ya da onları yanlış yapan bizleriz.Yeni başlamanın verdiği heyecanla alttan almalar, sabırlı davranmalar, fedakarlıklar.Gün gelipte "onun için şunu bile yaptım" demeler başlayınca, her aşkın sıfatı "yanlış" olur.
Hayat çizgilerimizi, okula yeni başladığımızda olduğu gibi, öyle acemice çizeriz ki bazen, o an onu farketmeyiz bile.An gelir biraz uzaktan bakarız.O zaman anlarız ki "hal ve gidişat" "pekiyi" değildir.Herşeyi temize çekmek istesek bile, yeni dönemi beklemek gerekir.Aşk bir bekleyiş değildir.
Aşkta sıfat, aşkın kendisidir...

Şubat/2003

Soru...

Hesapsız yolculuklarım olsa...Bir sabah ansızın karar verip, sadece kendimi alıp gittiğim.Beni ben yapan herşeyi ardımda bırakıp, birazda ben olmamayı seçtiğim.Kendime, hayatıma uzaktan bakabilmeyi denediğim.
Eksikliğini hissettiğim onca şeye rağmen, eskidiğini düşündüğüm umutlardan kurtardıklarım var ellerimde bu sabah.Nerede başlayıp nerede bittiğini bilmediğim, parçası bütününden büyük, can yakan, karşılığını bulamadığım, tanımlamaya çalıştıkça içinde kaybolduğum o duygulara rağmen, yeniden başlama hevesim var.
Bu kadarı yeter mi yeni başlangıçlara???

Temmuz/2007

Doğum günü hesaplaşmaları...

Tekrarlardan ibaret, gün batımı hesaplaşmalarım.Aynı sözler yine,yaşanmamışlığa veryansın eden.
Bir gün daha batacak birazdan.Ben koca bir yılı devirirken, o kadar umursamazca davranacak ki güneş, elimden akıp giden yılların hızına, günlerin bireysel hırslarının sebep olduğunu düşüneceğim nerdeyse.

Giderek daha hızlı akar oldu hayat, nedense.
Ve ben, avucunda su tutmaya çalışan çocuklar gibiyim.
Suya yazı yazmakla ömrünü tüketen, kocaman çocuklardanım halbuki.
Çocuğum ben bugün.
İlerleyen yaşımla ters orantılı gönlümün yaşı.
Hayaller kurmak istiyorum, gökyüzüne resimler çizmek.
Herşeyi güzel sanmak.
Ve güzel şeylerin hiç bitmeyeceğine inanmak...

Aralık/2006

Kazım'a...

"Gittin. Simdi bir mevsim degil, koca bir hayat girdi aramiza." diyor ya şair.
Sagliğina kavusmani beklerken, bir mevsimi sensiz gecirmeye razi olmustuk. Ama sen, gittin. Bir ömür sensizlige terkettin bizi. Bogazimda dügümlenmis bir hickirik gibi yokluğun.Sesini her duyduğumda olümünü kabullenemeyişimi farkediyorum yeniden.Sanki bir başka sehirde, bir başka ülkedeymişsin gibi.Bir gun cikip, kaldigin yerden devam edecekmişsin gibi...


Belki unuttuğumuz belkide hiç bilmediğimiz bir düş gördürdü bize seni tanımak.
Sesini duyabilmek, seni görebilmek, müziğinden hatta dünyaya bakışından bile önce, insanlığına olan hayranlığımıza sakin denizler bulabilmek için geniş zamanlar umuyorduk biz.Olmadı...Gittin.
Sanatçı olmak nasıl birşeydir, o mütevazilik insana nasıl yaraşır görmeye biraz daha fırsatı olsaydı kimilerinin.
Kör ölüp badem gözlü olmadı bizim için, sen zaten bizim hep badem gözlümüzdün.Sen yokken bir yanımız hep eksik.
Seni çok özlüyoruz denizin çocuğu.

Haziran/2007

Kazım'a...

Bir ışık söndü bir cumartesi.
Gün o kadar karanlığa boğuldu ki
Konuşamadı dudaklar.
Kalmamıştı söyleyecek söz.
Akan yaşlara dur diyemedi kimse,
Atılan çığıklara, iç çekişlere...
İnanmama kâr etmedi gerçeğe.
Verdiği sözlere yetişememesine mi
Yoksa
Daha yeni başlamışken,
Henüz çok gençken,
onu bırakıp gitmesine mi üzülsündü
Teşekkür ettiği dünya?
Anılar, fotoğraflar, ona ait herşey
ne az göründü geride bıraktığı hayatın yanında, ne az...
Şimdi her 25 haziran onsuzluğa bir yıl daha katacak.
Hala biryerlerden çıkıp gelmesini beklesede gözler,
Yüreğinde biryerler kanasa da adı geçtiğinde,
Sanırım sadece yetinmeye alışmak gerek bize kalanlarla...

Duyuyorsun biliyorum,
Seni çok özlüyoruz.
Ve bil ki, hiç unutmayacağız...

Haziran/2006

Büyürken kaybettiğim mutluluklara...

Keşke hiç büyümeseydim.Ne kadar ukalaca bir cümleydi bu ben küçükken.Büyüdükçe taşlar yerine oturdu."Biz büyüdük ve kirlendi dünya." Gerçekten büyüdükçe herşey öylesine karıştı ki birbirine.Mutsuzlukların arasından mutlulukları bulamaz olduk.Ya da nelere mutlu olmamız gerektiğini unuttuk.Küçük şeyler yetmedi kimilerimize, büyüğünü araken onları da kaybettik.Varolanların kıymetini anlayamadan kaçırdık elimizden.Sonrada kaybettiklerimiz için ağladık.Hayat zalimdi, acımasızdı.Yaşadıkça öğrendik hayatı insanların acımasız yaptığını.Ve en çok kullandığımız cümle bu oldu. "Hayat zor."
Bulduğumuz bir-iki dost ilaç oldu yaralarımıza.Kimi zaman hayallerimize ses verdik onlarla, kimi zamanda acı ve mutluluklarımıza.Anlattık dinlediler, anlattılar dinledik...Herkes bambaşka bir hayatı yaşarken aslında ne kadar çok aynıydık.Bu yüzden bizi bizden iyi anlayan, bizi bizden iyi çözen olmadı.Herkes yaşayıp pişman olurken birşeylere, biz yaşayamadıklarımızdan pişman olup, dem vurduk.Yarını düşünerek yaşadık, bugünü hep es geçtik.En büyük hatamız bu oldu.Bütün sorunlar düşündükçe çözülürmüş gibi biz hep düşündük.Herşeyi, herkesi ve yaşananları.
Önce güven duygumuzu yitirdik belkide.Bu yüzden ileriye dönük karamsarlığımız.Olasılıklar ve beklentiler korkuttu bizi.Hep güzel şeyler istedik, satıraralarında imkansızlığını belirterek.Aslında herşeye rağmen yaşamaya değerdir ve yaşadığımız herşeye dair sevgiye açıktır hayat.Ne olursa olsun birşeylerin düzelmesi için önce anlayıp kabullenmek gerektir hayatı. Ve büyümeyi, içindeki çocuk yanın masumiyetine sahip çıkarak.O zaman zaten herşey mutluluktur...

Eylül/2002